Benim olan her şey aynı zamanda BİZimdir!
Biz aslında yıllarca bir paylaşım ekonomisinde büyüdük.Elimizde bir fincanla komşudan şeker istedik. Mahallede tek bir kişide matkap vardı ve hepimiz onu kullanırdık. 1982 dünya kupası finalini renkli olarak üst komşumuzda 15 komşu beraber izledik, çünkü mahalledeki tek renkli televizyon oradaydı ve o deneyimi paylaşmaktan kimse gocunmazdı. Mahalledeki araba sahipleri her ihtiyacı olana gönüllü şoförlük yapardı, çünkü kaynaklar kısıtlıydı ve o şekilde yaşamak zorundaydık.
Artık komşularımızı bile tanımadığımız bu dönemde yapamadığımız bir
yardımlaşma kavramından bahsediyor kısaca.
Benim de yeni tanıştığım bir kavram "paylaşım
ekonomisi". İnsanların paylaşmak için etkinlikler oluşturduğunu duyunca
oldukça şaşırdım. Biraz daha araştırdığımda çok güzel web siteleri keşfettim ki
bu yazıyı yazmak istememin en büyük nedeni bu sitelerden ZUMBARA 'dır. Zumbara elinizden gelen şeyleri
paylaşabildiğiniz, karşılığında öğrenmek istediklerinizi öğrenebildiğiniz bir
site. Para değil zaman kazanıyorsunuz, para değil zaman harcıyorsunuz bu
sitede. Örneğin İngilizce öğrenmek isteyen birisine 1 saat yardımcı oluyorsunuz
ve 1 saat kazanmış oluyorsunuz. Sahip olduğunuz bu 1 saatle isterseniz bir
şehir rehberliği hizmeti isterseniz bir resim dersi alabiliyorsunuz. Ben daha
bugün kayıt oldum ve şimdiden birisi yardımımı istedi. Çok kullanıcısı olan
oldukça güzel bir oluşum bence.
Bunun yüz yüze yapılan etkinlikleri de var. Bir örneği şu adreste anlatılmış.
Bir kısmını kopyalıyorum.
Çok basit anlatmak gerekirse: Armağan çemberinde çember olup oturuyoruz önce. Birbirini tanımayan bir grup insansa önce tanışıyor. Üç tur yapılıyor çemberde. Önce ilk turda insanlar o toplulukla paylaşmak istediklerini, armağanlarını paylaşıyorlar sırayla; bir iki üç beş her ne ise. Diyorlar ki örneğin ‘’Ben iyi fotoğraf çekerim, fotoğraflarınızı çekebilirim ya da fotoğraf çekmeyi öğretebilirim.’’ Biri diyor ki ‘’Ben iyi gitar çalarım, gitar çalmayı öğretmek isterim bunu paylaşabilirim.’’ Bir diğeri diyor ki ‘’ Evimde kullanmadığım bir divanım var. Bu divanım iyi durumda, bunu ihtiyacı olan başka birine vermek istiyorum.’’ Örnekler çoğaltılabilir. İkinci turda; katılımcılar bu sefer ihtiyaçlarını paylaşıyorlar ki bu daha zor oluyor genelde. Çünkü vermek daha kolay geliyor işin ilginç yanı. Hep böyle sistemlere şüpheyle bakıyor insanlar, diyorlar ki ‘’Bunu kötüye kullanırlar, hep alırlar hiç vermezler.’’ Burda tam tersi oluyor. Bizim gözlemlediğimiz; vermek daha kolay ve istemek daha zor geliyor insanlara. Bunu da aşmayı öğrenmek lazım. Dediğim gibi ikinci turda insanlar acil olan ihtiyaçlarını paylaşıyorlar. Biri diyor ki ‘’Ben haftasonu seyahate gideceğim ama kedime bakması için birine ihtiyacım var.’’ Biri diyor ki ‘’Ben resim yapmayı öğrenmek istiyorum ya da çocuğum var kızım var birinin ona resim yapmayı öğretmesini istiyorum.’’ gibi. Ya da biri diyor ki ‘’Akşam geç saatlere kadar çalışıyorum. Ev yemeğine hasret kaldım. Biri bana haftada bir kaç gün bir tabak ev yemeği armağan eder mi?’’ Yine örnekleri çeşitlendirebiliriz. Sonra üçüncü turda bu ihtiyaçlar ve armağanlar eşleşiyorsa bunları eşleştiriyoruz. Yine sırayla biri diyor ki ‘’Ben sizin verdiğiniz bu armağana talibim. Sizin şu ihtiyacınıza da şöyle cevap verebilirim.’’ Ya da diyor ki insanlar ‘’Ben sizin ihtiyacınıza cevap veremiyorum ama böyle birini tanıyorum. O size yardımcı olabilir, iletişim kurmanızı sağlayayım.’’diyor. Böylece bir ihtiyaç-armağan eşlemesini de yapıyoruz. Ondan sonra çember tamamlanıyor. Ben sonrasında çok şahit oldum. Birinin alışılagelmedik bir ihtiyaci süpriz bir sekilde çemberde karşılanabiliyor, güzel ilişkiler, güzel dostluklar kuruluyor. Biz ocak ayından beri Türkiye’nin farklı yerlerinde sekiz armağan ekonomisi atölyesi yaptık ve hep armağan çemberi ile bitirdik. Oralarda başlamış çok güzel dostluklara hala şahit oluyoruz. Çok çok güzel bir topluluk oluşturma süreci aslında diyelim.
Keşke çok takipçili bir blogger arkadaşımız önayak olsa da böyle bir
etkinliği bloggerlar da düzenlese.